Bir Masal Kunduzu

"Geldiğimden beri gerçek yaşamla sarmal olamadım bir türlü. Ellerimde avuçlarının kokusu kalmışken senden başkasına sarılmak pek zormuş. Paylaştığımız belki kısa bir süreydi ama çoğalttığımız zamansız, uçsuz bucaksız bir hayat gibiydi. Bilgisayarımın ekranında beliren "düşük pil" uyarısı gibi enerjimin tükendiği noktada, nefessiz kaldığımda sana koşuyorum. Hayata tekrar tutunmaya. Bir anda herşey ekrandan silinecek, yazdığım ve önceden kaydettiğim herşey bir anda yitip gidecek diye panik yaşadığım o anın sonrasında gözlerine kavuşuyorum. Enerji kaynağım gözlerine. Sen gözlerime akarken tekrar nefes almaya başlıyor ve kaydettiğim herşeyin hala zihnimde varolduğunu görmekten inanılmaz bir huzur duyuyorum. Dün, bugün ve yarın. Anımsadığımız, tanık olduğumuz ve düşlediğimiz her ne varsa.
Bana yazdıklarını tekrar okuyorum. Dünü, bugünü ve yarını kaydettiğin; hem seni, hem beni, hem bizi sığdırdığın kelimelerini...
Saklı bahçemin çiçeğine, ağacına can veren; kuşuna,sincabına, kunduzuna yuva yapan bahçıvanım; sular ülkesinden beni düşlerinle taşıdığın ülkende, benim ülkemde, bizim ülkemizde olduğumu tekrar duyumsamaktan, çoğalmaktan inanılmaz mutluyum.
Altında yemin ettiğimiz defne ağacına minnetle sarılmak istiyorum.Ve tüm defne ağaçlarının seni bende, beni sende kılmaktan hiç vazgeçmemelerini diliyorum.
'Kunduz suluğ çerde polar- kunduz sulu yerde olur'
Sular ülkesinden sevgili kunduzun..."
Kunduzum,
biraz önce bana gönderdiğin yol notlarını, "kunduzun mektubusunu" okudum. Otobüs camlarından göz kırpan yaramaz çocukların kahkahası gibiydi. Su gibi kana kana içtim cümlelerini.
Şimdi evdeyim. Tam iki haftadır olduğu gibi. Bu satırları odamda seni beklerken yazıyorum. İki gün sonra camları kapatıp, ortalığa son kez göz attıktan sonra kapıyı çekip sana geleceğim odadan. Seninle, sen buradaymışsın gibi konuştuğum odadan. Sana anlatmak istediğim öyle çok şey var ki, milyonda birini anlattım sadece. Bir ömür boyunca dudaklarım kalem, gözlerin kağıt olsun istiyorum; seni nasıl yaşadığımı sana anlatırken.
Yokluğunda nasıl seninle soluklandığımı, nasıl ibadet eder gibi adını zikrettiğimi anlatmak istiyorum. İçimde doldurduğun yerin hacmini gözlerinle gör istiyorum. İçimdeki sana ellerinle dokun istiyorum.
Şimdi yoldasın. Bize dönüyorsun. Gökyüzünde, bulutların üstünde hayaller kuruyor olmalısın. Senin deyiminle, 'çelik kuş'un kanadına tutunup, serçe telaşınla seni bana getirecek zamanın merdivenini tek tek, 'tik tak' tırmanıyor olmalısın.
Bulutlara iyi bak kunduzum. "Sonsuz bir güvenle kendimi bıraktığım evren, uçsuz bucaksız bir boşluksun sen" diye sana sarıldığım günü hatırlıyor musun? İşte şimdi çelik kuşun kanadından gördüğün bulutlar gibiydin, kendimi sana bıraktığımda. Ben hiç unutmadım. Unutamam. Çünkü o gece işledim adını kalbimin derisine. Çünkü adından yaptırdığım dövme o gün belirdi dilimde. Çünkü zihnimdeki bütün harflerle sadece seni diledim o gün hayattan.
Kunduzum! Kunduzum! Kunduzum!
O günden beri adını her söylediğimde kalbim sarsılıyor.
Ellerini hatırlıyorum kunduzum. Ürkek ve tutkulu ellerini. Avuçlarından öptüğüm o geceyi, kalbinin iki yanını kaplayan göğüslerinden öptüğüm o geceyi; bedeninin yay gibi gerilerek beni nasıl sonsuzluğa fırlattığın o geceyi hatırlıyorum. Evrenin kalbine sapladığım geceyi. Çünkü o geceden beri sana olan sevgimin sonu yok!
Sedef gibi ışıltılı gözlerine gün ışıyana kadar baktığımı hatırlıyorum. Çünkü güneşin doğuşu ancak yorgunluktan gözlerinin kapanmasıyla anlaşılabiliyordu. Kanyonun ortasındaki nehrin iki yanında durup birbirine milyarlarca yıldır bakan kayalar gibi sana baktığımı. Isılarını hisseden ama birbirine dokunamayan kayalar gibi...
Adından yaptığım tanrıçanın mihrabına vardığımda, beni çağıran ezanı hatırlıyorum. Sabahın, uzağın, sensizliğin haberini veren ezanın sesini. Artık gitme vaktinin geldiğinin sesini.
Dağları hatırlıyorum kunduzum. Yıldızların altında yolumuzu kaybedişimizi. Tıpkı birbirimizde kaybolduğumuz gibi. Tıpkı birbirimizde öldüğümüz gibi. Sonra su kenarında oynaşan kuşlar gibi o güzel gövdeni oynatarak şarkılar söylemeni hatırlıyorum. Vişne likörünü, dudaklarımızdaki çilek tadını hatırlıyorum kunduzum. O günden beri dudaklarım hep vişne çürüğü renginde.
Bugün oturmuş yokluğunla sınanmış iki haftanın bu son gününde yolunu gözlüyorum. Nefesini kana kana içime çekeceğim o geceyi bekliyorum. Sensiz geçirdiğim her bir saniyeyi tuğla yaparak inşa ettiğim gökdeleni, tek hamlede yıkacağım o geceyi bekliyorum. Balık gibi bakan gözlerinde kaybolacağım sabahı bekliyorum. Bu gün artık müzeleri dolduran tutkulu aşkların resmini, gözlerimde sana göstereceğim o günü bekliyorum. Gözlerimle bedeninden yapacağım tabloların sergisinde dolaşacağın o günü.
Radyoda Arjantin'in büyükannesinin, Mercedes Sosa'nın sesini duyuyorum kunduzum. 17 yaşına dönmekten söz ediyor, 'Volver a los 17' adındaki şarkısında:
17'lere dönmek
Bir yüzyıl yaşadıktan sonra
İşaretleri çözmek gibidir
Yetkin, bilgin olmaksızın
Aniden, bir saniye gibi kırılgan olmaktır
Yeniden çok derinden hissetmektir
Tanrı karşısında bir çocuk gibi
İşte tam böyle hissediyorum
Kendimi şu verimli anda.
Dolana dolana gitmekte tıpkı bir sarmaşık misali duvarda
Taşta yosun misali yeşere yeşere
(...)
Duyguların yapabilidiğini bilgi yapamaz
Ne en açık eylem
Ne en geniş düşünce
Sadece şu an herşeyi değiştirir
Biliyorum kunduzum. İki gün sonra, iki nehrin birbirine karışması gibi biraraya geleceğimizi biliyorum. İlk karşılaştığımızda gövdeni delicesine koklayacağımı biliyorum. Ayaklarının titreyeceğini, gövdenin dinamitlenmiş bir bina gibi hızla devrileceğini biliyorum. Bedemizden çıkan ateşle yanıp, bedenimizden çıkan suyla söneceğimizi biliyorum!
Sensiz geçirdiğim her saniye için bütün hücrelerinden bin kez öpeceğim. Seni benden alıp götüren, sonra geri getiren ayaklarına kapanacağım. Dudaklarımdan yaptığım yorganla örteceğim ayak parmaklarının üzerini. Dudaklarıma, cennetine gömeceğim ayak parmaklarını.
İnan bana, bunu yapacağım kunduzum. Çünkü sen, geceleri Toroslarda gördüğüm yıldızlı gökyüzümsün. Çünkü sen, Ağustos sıcağında yandıkça içtiğim suyun çıkardığı sessin. Çünkü sen, elindeki küçük kitaba bakıp beni düşleyen kunduzumsun. Çünkü sen, kimseye göstermediğim gülümsememsin. Kunduzumsun.
Yorumlar