Kunduzun izinde Büyük Anadolu Yürüyüşü
"Ne en açık eylem, ne en geniş düşünce; sadece şu an herşeyi değiştirir..." (Mercedes Sosa, 'Volver a los 17' şarkısından...)
Bitki araştırmacısı Hasan Torlak, Yolculuk Dergisi'nde endemik bitkileri incelediği bir yazısında, 1900'lerin başında Anadolu'da bulunan bir Hitit tabletinde "Nu Ninda An Ezzateni Watar Ra Ekutenni" cümlelerinin okunduğunu aktarıyor ve bunun "Ekmek Yiyeceksin, Su İçeceksin" şeklinde tercüme edildiğini söylüyor.
Hititlerin baş tanrısı Taru'nun adının, bugünkü Toros Dağları'na da kaynaklık ettiğini söyleyen Torlak, aynı yazısında Taru isminin günümüz Türkçe'sine 'darı' olarak geçtiğinin ileri sürüldüğünü de aktarır.
ANADOLU COĞRAFYASINA AKIL ALMAZ SALDIRI
Buğdayın dünyaya yayıldığı bu toprakların derin köklerinde yatan inanılmaz zenginliğin, üzerinde yaşayanlar tarafından bile anlaşıldığını söylemek zor. Her bir ayrıntısına bir ömür harcanacak kadar değer barındıran Anadolu coğrafyası, son bir kaç yıldır akıl almaz bir saldırıyla karşı karşıya.
Devlet eliyle ve yasal olarak sürdürülen bu saldırıların başrollerinde, bu kültürü yaratan coğrafyayı paçavraya çevirmekten çekinmeyen kapitalist aktörler ve onların HES ve madencilik adıyla dereleri, ırmakları, dağları tarumar eden, kıyı ve koyları kar hırsıyla yağmalayan; ormanları, meraları ve yaylaları 'gelişme ve kalkınma' uğruna silip atan uygulamaları var.
Bu korkunç yağmanın önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağını söylemek hiç de abartılı olmaz. Mecliste bekletilen ve sessiz sedasız geçirilen yasal düzenlemelerin içeriğine bakıldığında bunu anlamak için uzman olmak gerekmiyor.
Hatta bilakis uzman olmamak gerekiyor!
SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ
Anadolu'yu her şeyiyle vareden bu muhteşem doğaya ve biyolojik zenginliğe karşı yapılan bu saldırılara karşı yürütülen hukuki, bilimsel ve eylemsel mücadeleyle sonuç alınamaz bir duruma gelindi. Ne yargı kararları, ne de bilimsel raporlar işe yarıyor yağmayı durdurmak için. Halkın zaman zaman sertleşen muhalefeti de yetmiyor, bu acımasız saldırıları durdurmaya...
Anadolu'da artık sözün bittiği yerdeyiz!
Yeterince duyulmasa da ülkenin her yanından 'yetti gayrı!' sesleri yükseliyor...
Vadilerin, obaların, köylerin üzerine atılmış ölü toprağı kalkıyor. Anadolu coğrafyası baharla birlikte yaşavça silkiniyor.
KONFORU ELİNİN TERSİYLE İTENLER
Kolejli çocuklar, kentli güngörmüşler, beyaz yakalılar; sağcılar, solcular, liberaller, laikler, mütedeyyinler, ateistler...
Hepsi de tespih taneleri gibi dağılmışlar Anadolu'nun dört bir yanına. Adlarının bir öneminin olmadığının farkındalar. Yörüklerle, Kürtlerle, Lazlarla, kurtlarla ve kuşlarla konuşuyorlar. Kadim Anadolu uygarlığının dilini yeniden öğreniyorlar.Önlerine konulan modernizm konforunu, kapitalizm yalanını, liberalizm hurafelerini ellerinin tersiyle itmeye hazırlar...
Hepsi de tek bir adın altında, Anadolu çınarının altında toplanıyorlar ve bu büyük talanın müsebbiplerine "Anadolu'yu vermeyeceğiz!" diye haykırıyorlar. Bu sloganı da Egelilerden öğrenmişler. Sularına göz koyan şirketlere yedi ay direnen ve 'yetti gari, suyumuzu vermeyeyoz!' diyerek şirketi vadilerinden çıkaran Yuvarlakçaylı Köyceğizlilerden.
MUSTAFA KEMAL'DEN CHE GUEVERA'YA YOLA ÇIKANLARIN İZİNDE
Onlar da Anadolu'yu vermemek için Nisan ayında ülkenin yedi ayrı bölgesinden yedi ayrı yürüyüş koluyla Ankara'ya yürüyecekler. Öyle yalancıktan değil, 40 gün 40 gece, binlerce kilometre adım adım yürüyecekler. Kılcal damarlardan, köylerden kasabalardan, ana kollara kentlere bağlanıp, derelerin ırmaklara, ırmakların denizlere ulaşması gibi kentlerden Ankara'ya akacaklar.
Gandi'nin tuz yürüyüşü, Che'nin motosiklet yolculuğu, Mustafa Kemal'in Samsun yolculuğu gibi. Kafazı bozulduğunda alıp başını 40 gün eve gelmeyen köylüler gibi yürüyecekler. Yunus gibi, Hoca Nasreddin gibi, Dadaloğlu gibi, Köroğlu gibi yürüyecekler. Kerem gibi, Leyla gibi, Mecnun gibi yürüyecekler...
Yürüdükçe ruhlarındaki pası atacaklar. Yürüdükçe zihinlerindeki karmaşayı, benliklerindeki korkuyu atacaklar. Yürüdükçe Hitit tabletlerindeki gibi ekmek yiyip su içecekler. Yürüdükçe Anadolu'nun kökleriyle tanışacaklar. İlk kez ve çıplak elle, çıplak ayakla, çıplak gözle Anadolu coğrafyasına dokunacaklar...
TOROSLARIN MASAL ÜLKESİNDEN GEÇECEKLER
Anadolu'nun keşfedilmemiş son kıta olduğu söylenir. Ben de buna inananlardanım. Her kilometrekaresinde ayrı bir dünyanın barındığı bir saklı gezegendir Anadolu coğrafyası. Anadolu'nun gizini barındıran bölgelerinden biri de Toroslar'dır. Orta Toroslar'ın en az bilinen ve çok bilinmesini asla istemediğim Yukarı Köprüçay Havzası da adeta bir masal ülkesi gibidir... Isparta'nın Sütçüler ilçesi sınırlarında kalan havzanın köyleri, vadileri, kanyonları, dağları, nehirleri ve masalları; binlerce yıldır kendini yineleyen bir üretim-tüketim ilişkisinin incelmesiyle biçimlenmiştir.
ŞİİR GİBİ ROTADA ANADOLU İÇİN YÜRÜYECEKLER
Büyük Anadolu Yürüyüşünün yedi ana kolundan biri olan Antalya kolunun rotası işte bu coğrafyadan geçiyor. Anadolu'yu Akdeniz'e bağlayan, İskender'in dünyayı fethe çıktığı, Aziz Paulus'un Roma'ya yürüdüğü rotası. Hititlerin, kralların, antik göçlerin, yolu. Yörüklerin özgürlük çığlıkları atarak yaylalara göç ettikleri yol. 12 Nisan sabahı Antalya'da buluşacak olan Alakırlıların, Kaşlıların, Gömbelilerin, Kemer köylülerinin; Torosların çocuklarının düşecekleri yol...
Şiir gibi bir rota; Cumhuriyet meydanındaki basın açıklamasının ardından, Kaleiçi'nden geçerek, sahilyolundan doğuya Lara'ya... Sonrası; Kemerağzı, Çalkaya, Perge, Serik, Köprüçay, Taşağıl, Aspendos, Köprülü Kanyon, Beşkonak, Kuyucak, Dedegöl Dağları, Çaltepe, Yeşilbağ, Çukurca, Kesme, İbişler, Darıbükü, Belence, Ayvalıpınar, Yılanlı, Eğirdir Gölü, Gelendost, Özdere, Bağkonak, Akşehir, Pazarkaya, Kızılkuyu, Yunak, Yukarı Sakarya Ovası, Çeltik, Elagöz, Sakarya Nehri boyundan Haymana, Mogan ve Eymir Göllerini geçip Gölbaşı'ndan Ankara'ya...
İNSANI DELİRTEN ADAÇAYLARININ COĞRAFYASI
Antalya'dan Ankara'ya Tam 640 kilometre. 23 Nisan'ı, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı, Hıdrellez'i, Anneler Gününü ve 19 Mayıs'ı yollarda geçirecekler. Yılkı atlarını, keklikleri, Toros kartallarını, kokusuyla insanı delirten adaçaylarını selamlayıp geçecekler. Yörük masallarına, ardıç kuşlarına, gizli aşıkların ayak izlerine dokunup geçecekler.
Kral Midas'ın, Frigyalı dervişlerin, Ezop Dede'nin; Pers atlılarının, Haymana Ovası'nda çılgın Türklerin suretlerinin dolaştığı topraklardan geçip Kalenderi dervişleri gibi Ankara'ya ulaşacaklar. Yürüyerek geçtikleri on bin yıllık zaman tünelinin sonunda ne istediklerini, neyi kaybedeceklerini daha iyi anlayacaklar. Kararlılık başkenti kuşatacak, Anadolu'nun isyanı Ankara'yı saracak. Talep ettiklerini almadan, Anadolu'nun bağımsızlık fermanını koyunlarına katmadan dönmeyecekler...
KUNDUZUN AYAK İZİNDE SİZİ BEKLEYECEĞİM
Vadime hoş geldiniz arkadaşlar. Küçük bir çocukken Yukarı Köprüçay'daki şose kenarındaki Kunduz Büveti'nde hayalinin peşine düştüğüm, büyük bir çocukken suretini bulduğum kunduzumun ayak izini sürdüğüm coğrafyaya, kunduzların coğrafyasına hoş geldiniz.
Kunduzun ayak izini sürerken kurşun kalemle çizdiğim ve ömrümce cebimde taşıyacağım o büyülü rotayı, bir mucize gibi Ankara yoluna uladığınız, kunduz büvetini Gölbaşı'na bağladığınız coğrafyaya hoş geldiniz!
Buğday dökerek yürüdüğünüz yolunuzun üstünde, ekmek yiyip su içtiğim kunduz büvetinde bekliyor olacağım sizi...
Bitki araştırmacısı Hasan Torlak, Yolculuk Dergisi'nde endemik bitkileri incelediği bir yazısında, 1900'lerin başında Anadolu'da bulunan bir Hitit tabletinde "Nu Ninda An Ezzateni Watar Ra Ekutenni" cümlelerinin okunduğunu aktarıyor ve bunun "Ekmek Yiyeceksin, Su İçeceksin" şeklinde tercüme edildiğini söylüyor.
Hititlerin baş tanrısı Taru'nun adının, bugünkü Toros Dağları'na da kaynaklık ettiğini söyleyen Torlak, aynı yazısında Taru isminin günümüz Türkçe'sine 'darı' olarak geçtiğinin ileri sürüldüğünü de aktarır.
ANADOLU COĞRAFYASINA AKIL ALMAZ SALDIRI
Buğdayın dünyaya yayıldığı bu toprakların derin köklerinde yatan inanılmaz zenginliğin, üzerinde yaşayanlar tarafından bile anlaşıldığını söylemek zor. Her bir ayrıntısına bir ömür harcanacak kadar değer barındıran Anadolu coğrafyası, son bir kaç yıldır akıl almaz bir saldırıyla karşı karşıya.
Devlet eliyle ve yasal olarak sürdürülen bu saldırıların başrollerinde, bu kültürü yaratan coğrafyayı paçavraya çevirmekten çekinmeyen kapitalist aktörler ve onların HES ve madencilik adıyla dereleri, ırmakları, dağları tarumar eden, kıyı ve koyları kar hırsıyla yağmalayan; ormanları, meraları ve yaylaları 'gelişme ve kalkınma' uğruna silip atan uygulamaları var.
Bu korkunç yağmanın önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağını söylemek hiç de abartılı olmaz. Mecliste bekletilen ve sessiz sedasız geçirilen yasal düzenlemelerin içeriğine bakıldığında bunu anlamak için uzman olmak gerekmiyor.
Hatta bilakis uzman olmamak gerekiyor!
SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ
Anadolu'yu her şeyiyle vareden bu muhteşem doğaya ve biyolojik zenginliğe karşı yapılan bu saldırılara karşı yürütülen hukuki, bilimsel ve eylemsel mücadeleyle sonuç alınamaz bir duruma gelindi. Ne yargı kararları, ne de bilimsel raporlar işe yarıyor yağmayı durdurmak için. Halkın zaman zaman sertleşen muhalefeti de yetmiyor, bu acımasız saldırıları durdurmaya...
Anadolu'da artık sözün bittiği yerdeyiz!
Yeterince duyulmasa da ülkenin her yanından 'yetti gayrı!' sesleri yükseliyor...
Vadilerin, obaların, köylerin üzerine atılmış ölü toprağı kalkıyor. Anadolu coğrafyası baharla birlikte yaşavça silkiniyor.
KONFORU ELİNİN TERSİYLE İTENLER
Kolejli çocuklar, kentli güngörmüşler, beyaz yakalılar; sağcılar, solcular, liberaller, laikler, mütedeyyinler, ateistler...
Hepsi de tespih taneleri gibi dağılmışlar Anadolu'nun dört bir yanına. Adlarının bir öneminin olmadığının farkındalar. Yörüklerle, Kürtlerle, Lazlarla, kurtlarla ve kuşlarla konuşuyorlar. Kadim Anadolu uygarlığının dilini yeniden öğreniyorlar.Önlerine konulan modernizm konforunu, kapitalizm yalanını, liberalizm hurafelerini ellerinin tersiyle itmeye hazırlar...
Hepsi de tek bir adın altında, Anadolu çınarının altında toplanıyorlar ve bu büyük talanın müsebbiplerine "Anadolu'yu vermeyeceğiz!" diye haykırıyorlar. Bu sloganı da Egelilerden öğrenmişler. Sularına göz koyan şirketlere yedi ay direnen ve 'yetti gari, suyumuzu vermeyeyoz!' diyerek şirketi vadilerinden çıkaran Yuvarlakçaylı Köyceğizlilerden.
MUSTAFA KEMAL'DEN CHE GUEVERA'YA YOLA ÇIKANLARIN İZİNDE
Onlar da Anadolu'yu vermemek için Nisan ayında ülkenin yedi ayrı bölgesinden yedi ayrı yürüyüş koluyla Ankara'ya yürüyecekler. Öyle yalancıktan değil, 40 gün 40 gece, binlerce kilometre adım adım yürüyecekler. Kılcal damarlardan, köylerden kasabalardan, ana kollara kentlere bağlanıp, derelerin ırmaklara, ırmakların denizlere ulaşması gibi kentlerden Ankara'ya akacaklar.
Gandi'nin tuz yürüyüşü, Che'nin motosiklet yolculuğu, Mustafa Kemal'in Samsun yolculuğu gibi. Kafazı bozulduğunda alıp başını 40 gün eve gelmeyen köylüler gibi yürüyecekler. Yunus gibi, Hoca Nasreddin gibi, Dadaloğlu gibi, Köroğlu gibi yürüyecekler. Kerem gibi, Leyla gibi, Mecnun gibi yürüyecekler...
Yürüdükçe ruhlarındaki pası atacaklar. Yürüdükçe zihinlerindeki karmaşayı, benliklerindeki korkuyu atacaklar. Yürüdükçe Hitit tabletlerindeki gibi ekmek yiyip su içecekler. Yürüdükçe Anadolu'nun kökleriyle tanışacaklar. İlk kez ve çıplak elle, çıplak ayakla, çıplak gözle Anadolu coğrafyasına dokunacaklar...
TOROSLARIN MASAL ÜLKESİNDEN GEÇECEKLER
Anadolu'nun keşfedilmemiş son kıta olduğu söylenir. Ben de buna inananlardanım. Her kilometrekaresinde ayrı bir dünyanın barındığı bir saklı gezegendir Anadolu coğrafyası. Anadolu'nun gizini barındıran bölgelerinden biri de Toroslar'dır. Orta Toroslar'ın en az bilinen ve çok bilinmesini asla istemediğim Yukarı Köprüçay Havzası da adeta bir masal ülkesi gibidir... Isparta'nın Sütçüler ilçesi sınırlarında kalan havzanın köyleri, vadileri, kanyonları, dağları, nehirleri ve masalları; binlerce yıldır kendini yineleyen bir üretim-tüketim ilişkisinin incelmesiyle biçimlenmiştir.
ŞİİR GİBİ ROTADA ANADOLU İÇİN YÜRÜYECEKLER
Büyük Anadolu Yürüyüşünün yedi ana kolundan biri olan Antalya kolunun rotası işte bu coğrafyadan geçiyor. Anadolu'yu Akdeniz'e bağlayan, İskender'in dünyayı fethe çıktığı, Aziz Paulus'un Roma'ya yürüdüğü rotası. Hititlerin, kralların, antik göçlerin, yolu. Yörüklerin özgürlük çığlıkları atarak yaylalara göç ettikleri yol. 12 Nisan sabahı Antalya'da buluşacak olan Alakırlıların, Kaşlıların, Gömbelilerin, Kemer köylülerinin; Torosların çocuklarının düşecekleri yol...
Şiir gibi bir rota; Cumhuriyet meydanındaki basın açıklamasının ardından, Kaleiçi'nden geçerek, sahilyolundan doğuya Lara'ya... Sonrası; Kemerağzı, Çalkaya, Perge, Serik, Köprüçay, Taşağıl, Aspendos, Köprülü Kanyon, Beşkonak, Kuyucak, Dedegöl Dağları, Çaltepe, Yeşilbağ, Çukurca, Kesme, İbişler, Darıbükü, Belence, Ayvalıpınar, Yılanlı, Eğirdir Gölü, Gelendost, Özdere, Bağkonak, Akşehir, Pazarkaya, Kızılkuyu, Yunak, Yukarı Sakarya Ovası, Çeltik, Elagöz, Sakarya Nehri boyundan Haymana, Mogan ve Eymir Göllerini geçip Gölbaşı'ndan Ankara'ya...
İNSANI DELİRTEN ADAÇAYLARININ COĞRAFYASI
Antalya'dan Ankara'ya Tam 640 kilometre. 23 Nisan'ı, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı, Hıdrellez'i, Anneler Gününü ve 19 Mayıs'ı yollarda geçirecekler. Yılkı atlarını, keklikleri, Toros kartallarını, kokusuyla insanı delirten adaçaylarını selamlayıp geçecekler. Yörük masallarına, ardıç kuşlarına, gizli aşıkların ayak izlerine dokunup geçecekler.
Kral Midas'ın, Frigyalı dervişlerin, Ezop Dede'nin; Pers atlılarının, Haymana Ovası'nda çılgın Türklerin suretlerinin dolaştığı topraklardan geçip Kalenderi dervişleri gibi Ankara'ya ulaşacaklar. Yürüyerek geçtikleri on bin yıllık zaman tünelinin sonunda ne istediklerini, neyi kaybedeceklerini daha iyi anlayacaklar. Kararlılık başkenti kuşatacak, Anadolu'nun isyanı Ankara'yı saracak. Talep ettiklerini almadan, Anadolu'nun bağımsızlık fermanını koyunlarına katmadan dönmeyecekler...
KUNDUZUN AYAK İZİNDE SİZİ BEKLEYECEĞİM
Vadime hoş geldiniz arkadaşlar. Küçük bir çocukken Yukarı Köprüçay'daki şose kenarındaki Kunduz Büveti'nde hayalinin peşine düştüğüm, büyük bir çocukken suretini bulduğum kunduzumun ayak izini sürdüğüm coğrafyaya, kunduzların coğrafyasına hoş geldiniz.
Kunduzun ayak izini sürerken kurşun kalemle çizdiğim ve ömrümce cebimde taşıyacağım o büyülü rotayı, bir mucize gibi Ankara yoluna uladığınız, kunduz büvetini Gölbaşı'na bağladığınız coğrafyaya hoş geldiniz!
Buğday dökerek yürüdüğünüz yolunuzun üstünde, ekmek yiyip su içtiğim kunduz büvetinde bekliyor olacağım sizi...
Yorumlar