Begin Bekir'in ruhu, Kaş Meydanındaydı!



Sözü dolandırmadan söyleyelim. Kaş’ın doğal ve mimari dokusu son birkaç yıldır hızla bozuluyor. Çok değil, bundan 10-15 yıl önce kimi Kaşlılar, evlerinin kapılarını kilitlemediklerini söylerdi. Oysa bu gün Kaş’ta güvenlik hizmeti veren şirketler bulunuyor ve güvenlik gereçleri en çok talep edilen ihtiyaçlar listesinin başında geliyor.

Kaş’a göçen Bezgin Bekir’ler…1980’lerde, Türkiye’nin geçirdiği sosyal çalkantıların örselediği birçok insan bu küçük kıyı kentini kendilerine yaşam alanı olarak seçmişlerdi. Tuncay Akgün’ün yarattığı ünlü çizgi kahraman Bezgin Bekir’in prototipini oluşturduğu, inzivaya çekilmiş ve ‘yavaş bir dünya’ kurgusu içinde yaşayan o güzel insanlar… Kuşkusuz Kaş’ın özgün kimliğini bugüne kadar korumasında bu insanların dünya algılarının önemli rolü oldu. Kaş ve bölgesinde yüzlerce yıldır süren ‘kanaatkâr’ sosyo-ekonomik yaşam ve hoşgörüye dayalı geleneksel sosyal dokuyu da unutmamak gerek…

Ancak bugüne kadar olağan seyrinde giden bu ‘döngü’, günden güne kendi mecrasının dışına taşmaya başladı. Kısaca söylemek gerekirse, Kaş, birkaç yıldır hızlı ve telafisi mümkün olmayan bir yozlaşmanın tam ortasında buldu kendini. Aslında bu, ülkenin içinden geçtiği süreçle paralel ilerleyen bir durumdu. Ancak son aylarda Kaş’taki STK’ların ve Kaş’ın ellerinin arasından sessizce kaymakta olduğunun ayırdına varmış olan Kaş sevdalılarının farkındalığı, bu yozlaşmaya karşı bir direnç oluştuğunu da gösterdi.

Geleceğe ‘el koymak’Küçük fikir ayrılıkları olsa da asgari meselelerde ortak akıl üretilebilmesi önemli bir kazanımdı bu farkındalık. Şimdi bu kazanımın sürdürülmesi, hatta ilerleyen zamanda, barındırdığı değerleriyle, yitirilmemesi gereken bir cennet olan Kaş’ın geleceğine “el koyması” gerekir. Zira ülkenin birçok beldesinde ve kentinde örneklerini gördüğümüz kentsel dönüşüm, yeniden yapılanma, turizm çeşitliliği vs gibi onlarca sihirli kavramla sürdürülen devasa çözülme, kentlerin kolektif belleğini silip süpürüyor. Buna direnen çok az örnek ise kimliğini korumaya çalışarak yaşama savaşı veriyor.

Bir turizm kenti olan ve geleceğini bu çerçeve içinde kurgulayan Kaş’ın turizm uğruna nelerden vazgeçip nelere katlanabileceği gözden geçirilmeli ve bu denge iyi ayarlanmalı. Turizm, önüne kattığı bütün değerleri kendi içinde eriten, dönüştüren ve bir o kadar da kimlikleri kristalize eden ekonomik bir hareketlilik. Bu parçalanmışlıktan yeniden bir değer üretmek, üretilen bu değerden de bir kimlik inşa etmek oldukça zor. Bir anlamda sürekli bir dönüşüm ve değişimi dayatan sektöre karşı korumacı bir argüman geliştirmek çok boyutlu bir çalışmayı gerekli kılıyor. Yani bir yandan sahip olunan her türlü değeri korumak, aynı zamanda da bu değerlerden turizm yoluyla ekonomik girdi elde etmek önemli bir paradoks yaratıyor…

Turizmin illüzyonu
Önümüzdeki örnekler, özellikle de ülkemizin gerçeğiyle bakıldığında çok da iç açıcı değil. Alanya, Bodrum, Safranbolu, Ayvalık vs… Birçok turizm kentinin benzer bir süreçten geçerek turizmle büyüdüğünü, sonrasında birçok sosyal ve ekonomik sorunla baş başa kaldığını söylemek yanlış olmaz. Kuşkusuz bunun tersi örnekler de var ancak turizmin bir çeşit illüzyona dayalı olan çarkı içinde buna direnmek oldukça kapsamlı bir yapılanma gerektiriyor.Bu yapılanmanın en önemli ayağı, kent kimliğini oluşturan ana etkenleri “güncellemekten” geçiyor bana göre. Bir anlamda Kaş’ın turizmde kendini göstermeye başladığı 70’li yıllarla, yıldızının parladığı 80-90’lı yıllara kadar olan evrede, yerlilik ve yabancılık kavramlarını ortak bir değer olan turizm potasında eriterek harmanlayan o olağan seyrin yarattığı ortak kimliğin güncellenmesinden söz ediyorum.

Bugün bu ortak kimliği oluşturan bilinç maalesef tuzla buz olmuş durumda. Geçtiğimiz 7-8 yılın yarattığı ve küresel kapitalizmin bu küçücük ve narin sahil kasabasına “kontrolsüz” ve bir o kadar da acımasızca abanmasıyla her türlü değeri un ufak eden sürece ne yazık ki direnemedi Kaş’ın ortak kimliği. Bunun nedenleri hakkında çok şey söylenebilir ancak ortak değerlerin omurgasını oluşturan kavramların güncellenmemesi en başta geliyor sanıyorum.

Yapılanmanın ikinci ayağında turizmin niteliğinin ve çerçevesinin belirgin kılınması geliyor. Geçtiğimiz yerel seçimlerde belediye başkan adaylarının akıllara zarar “turistik” projeleri, bunu daha da acil hale getiriyor. Temiz hava, doğal çevre ve bol oksijen söylemiyle kendini tekrarlayan yerel yönetim zihniyetinin Türk kıyılarını son 30 yılda getirdiği nokta betonarme ve eciş bücüş bir mimari yapılanma oldu. Şimdilerde Kaş’ın özenle korunması gereken o narin ve kırılgan kimliğini ciddi sıkıntılar bekliyor.

Çamura bulanan mavi deniz
Cumhuriyet Meydanında seçim rantı uğruna yapılan ve yüzlerce yılın birikimini hiçe sayan düzenleme, sayıları yüze yaklaşan ve Kaş’ın endemik tür zengini flora örtüsünü tehdit eden maden ve taş ocakları, Bucak Denizinde Makyol şirketi tarafından yapılan ve o güzelim maviliği çamur rengine bezeyen marina inşaatı…

Sermaye, her iktidar döneminde girdiği bütün narin alanlara gücü yettiğince abanmaktan çekinmedi. Gücünü tam da buradan, yarattığı bu kanırtma kültüründen alıyor. Ancak geçmişin, siyaseti araçlaştırarak ‘iş bitirme’, iş bitirirken bütün değerleri hiçe sayma anlayışı da yavaş yavaş sorgulanmaya başladı. Yaşanabilecek başka kentler, başka ülkeler, dahası başka bir dünya yok! Kalmadı. Yeni denizler, yeni dağlar, o güzelim evler bir daha geri gelmeyecek. Binlerce yıldır yamaçlardan Akdeniz’le sevişen Sütleğenlerin gövdesindeki yaşı dindirmeye yetmeyecek paralarınız. Hititlerden beri şifa dağıtan Adaçaylarının, yoksul çocukların kış eğlencesi Çitlembiklerin ahını durdurmaya yetmeyecek kredi kartlarınız.

Yeniden dirilen kırk yıllık slogan!İşte tam da bu nedenle, 1 Mayıs günü, 8 bin nüfuslu bu kıyı kasabasında, dağ köylerinden, çekildiği inziva köşelerinden, pesimist uykulardan uyanan tam 800 kişi, “Deniz Mahir Ulaş, kurtulana kadar savaş” sloganlarıyla yürüdü. Kırk yıllık sloganlar pas tutan dillerde yeniden hayat bulurken, küreselleşme çağının acımasızlığına isyan eden yeni sloganlarla kardeşleşti Kaş sokaklarında.

Leman Dergisi’nin 1 Mayıs öncesinde KESK’le dayanışma için hazırladığı kapağında, Karikatürist Tuncay Akgün’ün ünlü karakteri Bezgin Bekir, uzun bir aradan sonra geldiği Taksim Meydanında toprağı öpüyor ve “şükür kavuşturana…” diyordu.

Kaşlı emektar öğretmenler, çiftçiler, taksiciler, bıçkın esnaf gençler, Diyarbakırlı garson çocuklar ve Bezgin Bekir’in kuşağından bütün organik aydınlar; hepiniz hoş geldiniz!

Şükür kavuşturana…

Yorumlar

Popüler Yayınlar